ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR


Salinger'ın okunması gereken klasikler arasına girmeye hak kazanmış ve tek romanı olan 'Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı duymuşsunuzdur. İsminden sebep ben içeriğini çok daha farklı beklemiştim. Aslında buna neden olan özetini hiç okumadan direkt kitaba başlamam oldu diyebiliriz. Baş yapıt sayılan birçok romanın arasındaki bu kitap, başta biraz şaşırtabiliyor. Kitabı yarıladığım zamanlarda, internet üzerinden kitaba yapılan yorumlara bir göz attım. Zira büyük beklentiyle kitaba başladıgımı belirtmiştim. Çoğu okuyucunun sitem ettiği ve olumsuz eleştiriler yaptığı yorumlar arasında bir tanesi dikkatimi çekti; okuyucu herkesin aksine yalnızca karaktere odaklanmış ve karakterin iç dünyasında yaşadıkları ve kişiliğiyle kendisini sevmiş olduğu gibi bir yorumda bulunmuş. Ben de o ana kadar bunu dikkate almamıştım. Herkes aynı şeyi yazıyor fakat bir kişi farklı düşünüyorsa o kişiyi dinlemek de ilgimi çeker. İyi ki öyle yapmışım!

ÖZET & İNCELEME
Roman ana karakterimiz Holden'ın şu an ki vaziyetini anlayabilmemiz için yakın geçmişini anlatmak istemesiyle başlıyor. Romanın sonunda ve başında da Holden'ın psikiyatrik tedavi gördüğü bir klinikte yattığını anlıyoruz. Kitabın tanıtımında ise şu yer alıyor: NewYork'lu bir burjuva ailesinin oğlu Holden Caulfield'in "büyümeye dair" keyifli ve hüzünlü öyküsü. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. Belki de Salinger'ın.

Özet olarak bakacak olursak; Kitabın ana kahramanı Holden Caulfield,  durumu iyi olan bir ailenin ergenlik yaşlarındaki dört çocuğundan bir tanesi. Holden'ın kardeşleri, kısa süre önce kaybettiği Allie, on yaşındaki kız kardeşi Phoebe ve de yazar&senarist abisi D.B'dir. Allie'yi kaybettikten sonra bir kriz geçiren Holden'ın sorunları daha da artmıştır. Sürekli gittiği kolejlerden atılan Holden, insanların saçmalıkları arasında boğulduğunu okuyucuya hissettirir.

Romanda çok kısa bir zaman dilimi geçiyor. Yani aylar veya haftalar değil de son üç gün başına gelenler bize anlatılıyor. Romanı biraz daha iyi anlayabilmek adına edebiyat öğrencisiyken yaptığım gibi sparksnotes tarzı sitelerden sembol, tema vs. baktım. Bu şekilde okumanızı tavsiye ederim. Kitap içerisindeki detay ve mesajları anlamanızı sağlıyor. Konumuza dönecek olursak; Holden kendini farklı gören 17 yaşlarında bir lise öğrencisi. Olaylara yaklaşımı ve hassasiyeti kitabı okurken okuyucuya rahatlıkla geçiyor. Özellikle karakteri sevdiyseniz empati kurmanız daha mümkün oluyor. 
Halinden memnuniyetsiz, çevresindeki insanların sahte, yapmacık olduklarını sürekli tekrarlayan ve kafasındaki düşünceler arasında sıkışmakla uğraşan Holden'ın, kitap boyunca sürekli kendini deli olarak tanımladığına şahit oluyoruz. Çevresindekilerin kendisini rahatsız hissettirmesinden dolayı gerektiğinde onları tahrik etmesi veya aklındakini değil de aniden içinden gelen davranışlar sergilemesi Holden'ın karakterinin kafamızda oturmasını sağlıyor. Holden'ın sürekli olarak 'felaket, yani, vay canına!' tarzında tepkiler vermesi de ayrı hoşuma gitmişti. Karakterin samimiyeti size geçecektir. Anlatım süresince Holden'ın ne kadar yalnız olduğunu baştan sona görebiliyorsunuz. İnsanları kalabalık içindeki yalnızlıklar hasta etmiyor mudur zaten? Holden'ın da yalnızlığı o tarzda bir şey. Buna kafa karışıklığı da eklendiğinde bunalım kaçınılmaz olabiliyor. 
Başta gelişigüzel okuduğum kitabın sonuna geldiğimde ise garip bir hüzün oluştu içimde. Dediğim gibi kitabı okumadan önce kısa özetine bir göz atın ve elinizden geliyorsa sembol ve metaforlarına da bakın derim. Çok daha farklı okuyacaksınız.


BİRKAÇ DETAY VE İZLENİM
Jerome David Salinger, yazdığı romanında kendi gençliğinin de Holden'a benzediğini ve karakterle benzerlikler gösterdiğinden bahsetmiştir.2.Dünya savaşına katılmış olan yazar, savaş sonrası ağır buhran geçirerek psikolojik yardım aldığını da belirtmiştir.
Kitabın orjinal ismi olan The Catcher in The Rye Türkçe'ye çevirildiğinde Çavdar tarlasındaki Kurtarıcı/Yakalayıcı manasına geliyor. Kitapların isimleri benim için önemlidir ve yazarın neden bu ismi koyduğunu merak ederim. Buradaki isminde geliş nedeni kitabın içindeki bir diyalogtan geliyor. Phoebe, abisi Holden'a ne olmak istediğini soruyor. Bunun üzerine Holden şu cevabı veriyor:

Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum, nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.


Devamında ise Holden, Robert Burns'ün Coming Thro The Rye adlı şiir/şarkısından alıntı yapıyor.
Gin a body meet a body /Should a body meet a body
Comin thro the rye, /Comin' through the rye,

-”o şarkıyı biliyor musun,hani,yakalarsa birini biri,çavdar tarlasında,diye? ben işte…” 
-”o öyle değil,rastlarsa birine biri,çavdarlar arasında,olacak!şiir bu,Robert Burns’ün.”
Türkan Gözütok’un Makalesine göre (2011) "Salinger, modernizme ve getirilerine olan bütün tepkisini Holden Caulfield karakterinin uyumsuzluğu, topluma yabancılaşması, huzursuzluğu, yalnızlığı ve sıradışılığıyla ortaya koyar". Yazar aynı zamanda modern hayatın dayatmalarını, modern adı altındaki eğitimi, sıradanlaşmış ve kalıplaşmış Amerikan eğilimlerini eleştirmektedir. Ayrıca kitapta sıkça geçen "uçurum" ve "tarla" metaforları da önemlidir.

Holden tarafından kitabın başlarında  söylendiğinde fazla anlaşılmayan fakat kitabın en sonunda tekrarlandığında içinize hüzün veren şu cümleyi atlamak olmaz:

Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

Yorumlar

Popüler Yayınlar